Yeni Yıl Tahminlerim — 2023

Burak Selim Şenyurt
9 min readDec 27, 2022

--

Photo by Arteum.ro on Unsplash

Teknoloji alanındaki gelişmeleri düşününce gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak hiç kolay değil. Hatta bir bilim kurgu yazarını dahi korkutacak derecede hızla yaşanan gelişmeler söz konusu. Düşünsenize, tam kurguyu tamamladınız eserinizi baskıya yolluyorsunuz, öngördüğünüz şeylerle ilgili teknoloji haberleri önünüze geliyor(Bu arada teknolojideki son gelişmeleri takip etmek için tavsiyem değerli M. Serdar Kuzuloğlu’nun Dünya Halleri bülteni) İster misiniz bir süre sonra gelecek yıl tahminlerini anahtar kelimeleri verdiğimiz GPT3 türevli bir yapay zeka yapıyor olsun! Hal böyle olunca bir sonraki yılı tahmin etmek oldukça güç. Ben yine de bir sene boyunca okuduğum ve gözlemlediğim bilgiler ışığında geleneksel tahminlerimi derleyip siz değerli okurlarıma sunmak isterim.

Geçtiğimiz sene de bir sonraki yıla ait bazı tahminlerde bulunmaya çalışmış, siber güvenlik, evren ötesi, uzaktan çalışma gereksinimleri, iç girişimcilik, rust programlama dili ve yapay zeka destekli mikro eğitim konularına atıfta bulunmuştum. Geçen süre zarfında yavaş yavaş pandemiyi terk ettiğimiz ama dünyaca yerine yeni dertler edindiğimiz bir dönemle de karşı karşıya kaldık. Üstelik insanlık olarak her yıl olduğu gibi bu yılda savaşlara, iklim dengesinin bozulmasına, kuraklığa, çılgınca tüketmeye ve fakirleşmeye yatırım yaptık. Evrendeki yalnızlığımızın yüksek kalite görsellerini paylaşan James Webb teleskopuna rağmen kibrimizin esiri olmaya devam ediyoruz. Ama dilerseniz bu distopik düşünceleri bir kenara koyalım ve gelecek tahminleriyle devam edelim.

Enerji Dostu Yaklaşımlar Artar

Yıllar öncesinden yapılan enerji odaklı olumsuz tahminler sanıyorum ki beklenenden daha kısa sürede karşımıza çıktı. Hiç beklemediğimiz bir savaş ve bunun uzun sürmesi belki de Avrupa’nın yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yaklaşımını değiştirip tekrardan fosil yakıtları öne çıkartmak zorunda kalacağı bir süreci tetiklemiş olabilir. Ortada bu tip parametreler olsa da otomotivden yaşam alanlarına, sanayiden kamu iştiraklerine kadar bir çok alanda iyileştirmeler söz konusu (Gerçi Our World in Data’nın 2021 verilerine göre yenilenebilir enerji kaynaklarına dahil edilen unsurların kullanım oranı halen daha istenen seviyelerde değil) Yaygınlaşmanın çok hızlı olması beklenemez tabii ama eskiden dergilerde okuduğumuz ve enerji alanına yönelik pek çok yenilik kullanılabilir ve daha kolay ulaşılabilir halde. Bugünlerde oturduğumuz evi tepeden tırnağa yenilenebilir enerji kaynakları ile ayakta tutmamız ve bu sayede çevre dostu bir konfor alanına sahip olmamız pekala daha kolay görünüyor.

Esasında enerji tüketiminde öne çıkan oluşumları düşündüğümüzde çevremizi saran bir başka dünyadan da söz edebiliriz. Renewable Energy World’e göre bir evin ısıtılmasından soğutulmasına, kullanılan buzdolabından bilgisayara kadar enerji tüketen ve dolayısıyla yenilenebilir enerji ile beslenebilir birçok enstrüman söz konusu. Son yıllarda ortaya çıkan akıllı sayaçlar, güneşten enerji sağlayan çatı malzemeleri, yağmur suyunu kullanılabilir hale getiren sistemler gibi pek çok unsur geleceğimizi kurtarmak adına giderek yaygınlaşmakta. Her ne kadar bir evin enerji tüketiminin sadece %1.1’ini bilgisayarların oluşturduğu tahmin edilse de internet üzerinden bağlandığımız uygulamaların barındırıldığı veri merkezleri ciddi anlamda enerji katili olabilirler. Tech Target’ın bir haberine göre geleneksel veri merkezlerinde yıllık bazda toplam enerji tüketimleri azalmaktayken bulut tabanlı veri merkezlerinde bu oranlar katlanarak artmış durumda. Bunun en büyük sebeplerinden birisi de geleneksel veri merkezlerinden bulut tabanlı sistemlere olan göç.

Bulut tabanlı sistemlerde enerji ihtiyacı oldukça yüksek. Bu da güneş, rüzgar gücü gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının söz konusu enerji ihtiyaçlarının karşılanması noktasında öne çıkması için bir sebep. Nitekim bazı problemleri olsa da örneğin güneş enerjisi kullanımı bir veri merkezinin kuruluş maliyetlerini iyiden iyiye düşürmekte. Ne varki enerji ihtiyacı o kadar yüksek ki çok fazla sayıda güneş paneline ihtiyaç var. Bu, veri merkezinin kurulacağı yerin bile coğrafi olarak dikkatle seçilmesini gerektiriyor. Yine de avantajlar ön planda. 2025’e kadar veri merkezlerinin %13 kadarının enerjisini güneşten sağlayacağı öngörülmekte. Rüzgar gücü için de benzer bir durum söz konusu olabilir. Veri merkezlerinin ihtiyacı olan yüksek enerjinin sağlanması elbette çok sayıda rüzgar türbini ile mümkün ancak bunları veri merkezlerine yakın kurmak gibi bir durum her zaman söz konusu değil. Dolayısıyla veri merkezi ile rüzgar türbinleri arasında enerjinin taşınması gereken durumlar söz konusu olabilir. Nitekim rüzgar türbinleri de her istenen coğrafi bölgeye yerleştirilememekte.

Peki buradan nereye varabiliriz? Görünen o ki yazılımların sirayet etmediği alan neredeyse yok. Dünya dışında bile onun nimetlerinden yararlanıyor gelecek planlarında mutlak suretle ona yer veriyoruz. Yapay zekanın ve büyük verinin başı çektiği birçok alan sayısız uygulamayı ve fikri parmaklarımızın ucuna kadar getiriyor. On yıl öncesinde çalışacak ortamı bulamayan algoritmalar artık sahada kullanılabiliyor. Ancak tüm bu fikirler daha yüksek işlem gücü, daha fazla sistem kaynağı ve doğal olarak daha yüksek enerji ihtiyacı anlamına da gelmekte. Web Tribunal raporuna göre 2015’ten bu yana dünya üzerindeki veri merkezlerinin sayısı azalmış olsa da aynı rapor her yüz kişiye bir veri merkezi düştüğünü de belirtmekte. Bu parametreler enerji dostu uygulamaların geliştirilmesi ve yaşı geçmiş sistemlerin yenilenmesi adına yeni yatırımlar yapılmasını gerektiriyor bana kalırsa. Buna bağlı olarak da Sustainable Software Engineering başlığının ülkemizde daha çok öne çıkacağını/çıkması gerektiğini düşünmekteyim(Bu alanı merak edenler Microsoft’un şu bloğunu takip edebilirler) Ayrı bir departman olarak açılmasa da özellikle Ar-Ge merkezlerinde şirketlerin kendi enerji sarfiyatlarını azaltacak yönde donanımsal ve yazılımsal kararlar almak üzere çalışmalar yapacağına inanıyorum.

Kurumsal Yavaşlar, Bireysel Hızlanır

Photo by Caleb Minear on Unsplash

Bir süredir devam eden ekonomik konjonktürler yazılım alanında çalışanların çok da mutlu olmayacağı bir ortamın oluşmasına neden olmuş olabilir. Her ne kadar Stackoverflow’un geçtiğimiz yılın ilk çeyreğinde açıkladığı anket sonuçları aksini söylese de en azından çevresel gözlemlerim ve kulağa gelen fısıltılar ülkemizde daha olumsuz bir durum yaşandığını hissettiriyor. Yine de anketteki bazı detayların farklı etkileri olabilir. Rapordaki tespitlere göre yazılımcıları mutlu eden üç ana faktör maaş, iş-yaşam dengesi ve verimlilik olarak öne çıkmakta. Ülkemizde yazılımcı maaşlarının alt ve üst değerleri arasındaki aralık gerçekten çok tuhaf. Bireysel anketlerden tutun sektörün kullandığı özel danışmanlık raporlarına kadar bu böyle. Bununla birlikte yüksek yaşam kalitesi arzulayan yazılımcıların hayat pahalılığının giderek artması sebebiyle diğer pek çok sektörde olduğu gibi yeni arayışlara girmesi son derece doğal. Eskiden iş-yaşam dengesinin tutarsızlığı veya yapılan işten tatmin olmamak yazılımcılar için iş değişikliğinin başlıca sebebi iken artık ücret beklentisi daha mühim bir mesele haline gelmiş durumda.

Uzaktan çalışma kültürünün yaygınlaşması, özellikle genç nüfusu giderek azalan ama teknolojide öncü olan ülkelerin yetenek ihtiyacının artması, batılı firmaların yazılım iş gücünü orta Asya kıtasından Avrupa’ya doğru kaydırması, yeni neslin bazı karakteristik özellikleri ve de en önemlisi cesareti, değişiklik yapmayı kolaylaştırıyor. Ülkemizin yazılım yeteneği anlamında önemli bir potansiyeli ve gücü olduğu aşikar. Bu parametreleri küresel ölçekteki startup ekosistemi ile bir arada düşünmeyi tercih ediyorum. Embroker’daki özet, startup girişlerinin son yıllarda daha fazla arttığını özetler nitelikte. Akla gelebilecek her sektörde daha yüksek başarım oranı ile yeni iş modellerini hayata geçirmek mümkün(Hatta KPMG Türkiye raporuna göre hem ekonomi hem de girişim sayıları katlanarak artmış durumda) Başarılı bir startup için pek çok kriter olmasına karşın kurumsalın üstüne yapışmış “hantallık” ibaresinin startup’larda geçerliliğini yitirmesi bana kalırsa önemli bir katalizör. Yeni nesil yazılımcılar hantal yapılarda sıkışmayı zorunlu kalmadıkça pek tercih etmiyor. Startup kültürünün bu cazibesi zaten uzun bir süredir kurumsal tarafı da bir şeyler yapmaya itmiş durumda. Kendi alanı ile doğrudan ilgili girişimleri satın alan veya yatırım yapanlar haricinde bazı büyük ölçekli kurumların gelecek hedeflerine ulaşmak için iç girişimcilik programları işlettiğini de görüyoruz.

Yukarıda bahsettiğim pek çok tespit her yazılımcıyı cesaretlendiren bir ortama da zemin hazırlıyor. Bana kalırsa önümüzdeki dönemde kurumsal taraftan kopup bireysel girişimler için ter dökecek yazılımcı sayısında tahminlerin ötesinde bir artış olacak. Özellikle startup eko sistemine kaymaların artacağına inanıyorum. Elbette bu bir domino etkisine de sebebiyet verebilir. Özellikle kurumsal tarafın bir süredir kaybetmekten ve bulamamaktan yakındığı yetenekleri idame etme noktasında daha da fazla zorlanacağını düşünebiliriz. Bu, eski sistemleri modernize etmeye çalışanların yenilenme süreçlerinde aksamalar yaşayacağı ve yeni düşünce setlerini beklenenden daha uzun sürede devreye alacağı bir dönemin başlangıcı olabilir. Ayrıca bu kaymalar işveren açısından ücret politikalarını sürekli revize etmeyi gerektireceği bir dönemi de başlatabilir ve sonuçta yine aranan yetenekler kaf dağının arkasında kalabilir.

C++’tan Göç Hızlanır

Photo by Julia Craice on Unsplash

Gelmiş geçmiş en etkili dillerden birisidir C++. Google arama sonucuna göre 37 yıldır da hayatımızda. Ancak onlarca yıldır geliştiricilerin elinde işleri oldukça kolaylaştıran, ürünlerin geliştirilmesini hızlandıran platformlar ve yönetimli(.Net, Java vb) ortamlar mevcut. Ayrıca C++ etkili olduğu kadar öğrenilmesi zaman alan, çok dikkatli programlama yapmayı gerektiren, gözden kaçabilecek bellek hataları ile hatırı sayılı bedeller ödeten bir araca da dönüşebilir. Elbette bu varsayımım C++’ın endüstriyel alandaki başarısını gölgeleyemez ve ona olan gereksinimi hiçe sayamaz. Yeni nesil bir insansız hava aracından uzay roketine, oyun motorlarından işletim sistemlerine kadar çok önemli alanlarda kullanılmaktadır. Ne var ki kod tabanının büyüdükçe çok fazla karmaşıklaşması, yeni iş modellerinin özellikle girişimcilik tutkunları ve hızlı sonuç almak isteyenler açısından daha yüksek seviyeli dillerle gerçekleştirilmesi ama en önemlisi C++ öğrenmek isteyenlerin sayısındaki azalma gelecek için farklı yatırımlar yapılmasını da zorunlu bırakmış görünüyor.

Son on yıl içerisinde öne çıkan ve pek çok C++ geliştiricisini kendisine hayran bırakan Rust programlama dili aldığı tedbirler, geniş kaynak kütüphane seti, açık kaynak topluluk gücü ile dengeleri bir süre önce değiştirmeye başlamış ve C++ ile geliştirilmesi planlanan ürünlerde “acaba…” denmesine de neden olmuştu. Hatta ThougthWorks 2020 radarı onun yüksek performans bekleyen makine öğrenimi gibi alanlarda kullanılabileceği yönündeydi. Diğer yandan Google’ın C++’ın halefi olarak öne sürdüğü ve yine ThoughtWorks radarına göre kullanmak için henüz acele edilmemesi gereken Carbon dili ise C++ ekseninde kalanlara alternatif bir yol daha açacak gibi duruyor.

C++ tabanında geliştirilmiş ama yaşını almış sistemlerin modernizasyonu noktasında bu dillere yatkın olanların rahatça geçebileceği, yeni nesil yeteneklerin de dikkatini çeken Rust ve Carbon gibi alternatifler olması farklı kuşakların bir arada çalışmasına iyi bir zemin hazırlıyor. Buna bağlı olarak bu ciddi modernizasyon için çok farklı platformlarını öğrenmek, yeni iş modelleri geliştirmek yerine, daha hafif maliyetlerle ilerlemenin yolu da açılmış durumda. Dolayısıyla şirketlerin Rust ve Carbon özelinde rafa kaldırdıkları yenileme taslaklarını tekrar gün yüzüne çıkardığı bir dönem başlayabilir. Lakin savunma sanayi, uzay teknolojileri gibi bazı alanlarda halen daha endüstriyel standart ve ispatlar geçerliliğini korumaya devam edecektir. En azından bir süre daha (NASA’nın 2020–2021 arasında çekirdek uçuş sisteminde Rust dili ile bir POC çalışması yaptığını ve “acaba…” sorusuna cevap aramış olduğunu da belirtmek isterim)

Sportif Algoritmalar Şahlanır

Photo by Quino Al on Unsplash

Yakın zamanda önemli bir spor organizasyonu gerçekleştirildi. Her ne kadar basketbolu futbola tercih etsem de seveniyle sevmeyeniyle herkesin kupa kaldırmasını arzu ettiği Messi ile Katar’da gerçekleştirilen ve pek çok ilke imza atılan koca bir dünya kupası izledik. Bu Dünya Kupası’nda da algoritma destekli unsurlar hakemlere birçok konuda yardımcı olmaya çalıştı. Pozisyon ofsayt mıydı, top çizgiyi geçmiş miydi gibi sorulara hızla cevap verebilen ve hakemleri asiste eden algoritma sadece bununla yetinmedi. Stat ısıtıcılarının otomatik ayarlanmasından yüz tanıma teknolojisi ile kişisel hakları da gözeterek en eğlenceli fanların bulunmasına, izdiham oluşma riski tespitinden oyuncuların sensörlere yansıyan anlık ve geçmiş yıllara ait verilerini baz alarak istatistikler çıkarılmasına kadar bir çok alanda algoritmaların işleyişini gördük.

Ancak sportif algoritmalar bunlarla da sınırlı değil. Örneğin İspanyol Getafe spor kulübü sakatlıkları önceden tahmin etmek için AI destekli bir sistem kullanıyor ki bunun bir kulübün istikrarı ve oyuncu sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu belirtmeme gerek yok. Hakemlerin oyuncu sayısının çokluğu ve karmaşıklığı nedeniyle zaman zaman karar vermesini epeyce güçleştiren Rugby oyunu için Toshiba firması makine öğrenimi odaklı bir sistem geliştirmiş. AI Time Journal’ın haberine göre basketbol, tenis ve beyzbol da sportif algoritmalardan fazlasıyla yararlanıyor.

Bu ürünler ve elde ettikleri başarılar sportif alanda yeni fikirlerin daha kolay hayata geçirileceği bir dönemin habercisi gibi. Bana kalırsa yazılımcıların üzerinde durması gereken bakir alanlardan birisi spor dünyası. Uzun süredir skor tahminleme, oyuncu performanslarını yorumlama, ilginç istatistikler sunma veya antrenman programı düzenleme gibi pek çok alanda yazılımlar zaten kullanılıyor. Ama artık yapay zekanın büyük veri üstünde koşarken sensör bazlı verileri de çok hızlı sürelerde işleyebildiği gelişmiş algoritmaları konuşuyoruz. Anlık bazdaki bu başarım oranlarının giderek iyileşmesi oyunu tamamen değiştiriyor. Hatta önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek FIBA Dünya Basketbol şampiyonasına bir sportif algoritma geliştirmenizi isteseler bu ne olurdu, bir düşünün derim. Kimbilir Sportif Yazılım Geliştiricisi diye yeni bir meslek dalı bile duyarız. Evet abartı oldu biraz :) Sanıyorum ki yazıyı sonlandırmanın vakti gelmiş.

Sözlerime son vermeden önce bu tahminlerin tamamen kişisel görüşlerimi yansıttığını, okuduklarım ve bazı sayısal veriler üzerinden yorumlarımı içerdiğini belirtmek isterim. Önümüzdeki yıl bu konu başlıkları ile ilgili tahminlerim ne kadar tutar bilemiyorum ancak her şeyin başı sağlık. Bir yazılım geliştiricisi olarak da dileğim dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getiren çalışmalarda yer alabileceğiniz bir sene geçirmeniz.

Kalın sağlıcakla…

Kaynaklar

--

--

Burak Selim Şenyurt

Matematik Mühendisi, MBAci, eski MVP, blogger(buraksenyurt.com) ve öğrenmeyi seven meraklı bir programcı.